Sayfalar

26 Mart 2012 Pazartesi

Hayatın kırılma noktasına dair periyodik bir yazı



Gözyaşları saklanır mı? Eskiden saklarlarmış, o gözyaşı şişelerinin içinde… Antik zamanlarda mı kaldı artık gözyaşların saklamak. Aslında kalmadı. Birinin yanında hüngür hüngür ağlarken bile bazen saklıyoruz gözyaşlarımızı, birinin yanında kahkaha atarken asılında gerçekten hiç görmemek gibi…

Akar gözyaşları…Bazı bazı. Gülümsersin. Bazı bazı. Bazen bir kedinin miyavlamasıdır her şey, bazen sevgilinin aniden öpüvermesi seni, bazen dengesizliğinin yüzüne vurulmasıdır, bazen inat etmendir kendine rağmen.

Anlatılmıyor ki bazı şeyler ne konuşmalarda, ne yazılarda susuşlardan başka. Sonra mesela yanındaki “susmak kabul etmek değil mi diyor” “gitmeyeceğine beni inandır diyor”. İnandırmak istiyorsun ya beceremiyorsun. Susuyorsun. Bir sigara yakıyorsun, bir bira içiyorsun, asla izlemeyeceğin bir televizyon programına gözlerini dikiyorsun.

Hayat bir nevi kırma ve kırılmalardan ibaret. İşte o kırılma noktalarında kendimizi yollara atmak istiyoruz bazen. Bir yanım ekvator çizgisini geçmek istiyor Afrika’nın verdiği lojistik imkanlarla, bir yanım kutup çizgisinde doya doya nefes almak, bir anda Pasifik okyanusunda bir gemide olmak istiyorum, bir anda bir Latin Amerika meyhanesinde tekila içerek sarhoş olmak.

*

Zamanı bol bir yer Afrika. Herkes sanırım bir şeylerin o kadar “değişmeyeceğine” inanmış ki verimli zaman kullanımı diye bir şey yok. Kelimeler nasıl da bol tüketiliyor yarısı süt olan güzelim macchiato bardaklarında, tek tepsiden tıpslar yeniliyor farklı parmaklar aynı sosa bandırılarak ve herkes kendi yalnızlığında ibadete gidiyor gece dönerken. Evet, Afrika’da “din” o kadar çok yaşanıyor ki, “inanmamak” abese iştigal onlar için. Herkes seni bir şeylere, dürüst olduklarına paraya ihtiyacı olduklarına en çok da kendi din ve mezheplerine inandırmak derdinde.

Oysa senin tek istediğin kendine inanmak. Bu yol hikayesinin başlama nedenlerinden biriydi bu. Hala da böyle. Onca kişi seni bir şeylere inandırmaya çalışırken sen inadına inanmamayı seçiyorsun derken.

*

Afrika demek, yine gitmek demektir senin için. Sonra bir gece yarısı başladığın yazıya bir sabah çay arası devam etmek istersin. Hatta boş herhangi bir zamanında o gördüğün güzel sandalyeli yerde bir macchiato içerken bitirmek istersin. Hayat senindir, kırılma noktaları en çok gidişlerindir, günlük kırılma noktaları ise devam etme gücünü besler.

Hayat saçma bir şeydir çünkü. Mesela yıldızlar vardır. Derken bir gün öğrenirsin ki o yıldızlar satılıyor. “International Star Registry” diye bir şirket kurulmuş, ABD finansmanlı. Aldığın yıldızın büyüklüğü uzaklığı vs. de değerini belirliyor. Yani basit bir yıldız da alabilirsin, ayrıcalıklı paketten de yararlanabilirsin.  Yani anlayacağın bu dünya öyle dünyadıdr ki “everything has a price” ve tabi ki her zaman “ a good deal for the precious customers” mottolarını her gün doğrular sistem.

Hayat saçma bir şeydir çünkü. Birini sevmemen gerekir, o farkında değildir ama dolaylı yoldan canını yakmıştır. Ama bir an bakarsın ki onca benziyorsunuz, keşke başka yerde oturup bir kahve içseydik dersin.

Hayat saçma bir şeydir çünkü. Hiçbir şeyi olmayan insanlar günlük çıkarlar uğruna gelecek feda ederler bu hayat içinde.

Hayat saçma bir şeydir çünkü. Bunu anlatırken yazdığın paragraflar giderek kısalır.

*

Hayat saçma bir şeydir  ve bu saçmalık bile periyodiktir bir de.

Ve bizler periyodik olarak yaşamamız gerekenleri yaşarız ekseri…

Bugün yine periyodik olarak Etiyopyalılara sinirlendim, bugün yine periyodik olarak iki bardak sabah çayının ardından bir tostu ısırdım, gündem mailini de attım periyodik olarak yapmam gereken bir haberi de yaptım. Bugün periyodik olarak yaşadım anlayacağınız. Periyodik olarak annemle de konuştum ki kendisi en çok didiştiğim ve bana en iyi gelen zatların peşinde gelir ve gün sonunda bambaşka şeyler yazacakken periyodik olarak bambaşka şeyleri yazmadım. Bugün yine periyodik olarak üstüne çalışmam gereken kurguyu düşündüm ama yine kelimelere dökemedim.


Sanırım kendimi ait hissedeceğim bir kafe arıyorum kurgunun devamını getirmek için. Hani sanki buldum da. Ama bugün periyodik olarak haftanın başı yani bu sefer de boş bir zaman yaratmak gerek ve biliyorum ki periyodik olarak yapmam gerekenler arasında bu aralar sadece çok kısa bir zaman bulacağım ona. 


Bir de ben bugün periyodik olarak yine sevdim. Hayatı, insanları, kızdıklarımı bile sevmeye devam ettim. Periyodik olarak, İstanbul’da, Paris’te, Madrid’den Barcelona’ya giden bir otobüste ya da şehirler arası bir trende olduğu gibi. 


 

1 yorum:

  1. tam yaşımın 10 yada 12 lerinde ergenliğe yeni girişim de ortanca çocuk olmanın dayanılmaz yalnızlığında çocuksu utangaçlık ve ergenlık gururunun içiçe geçtiği anlarda gözyaşlarım içime aksın derdim içim bir gözyaşı şişesi olmuştu ,işte onu hatırladım biran senin yazını okurken....
    işte o kırma va kırılma noktaları ile çeliğe su veriliyor ama bir gün ve biran şişe kırılıyor celik çatlıyor va durmamacasına ağlıyorsun ve haykırıyorsun ben insanım

    YanıtlaSil