Sayfalar

3 Eylül 2016 Cumartesi

bizim saatimiz mi var, yoksa zamanımız mı?

İnsan devam edebilmek adına durmaksızın hayaller kuruyor.
E motivasyon şart.
Sonra o hayaller bazen oluyor, bazen vazgeçiveriyoruz. Ya da vazgeçmek zorunda kalıyoruz. Ardından yeni hayaller buluyoruz kendimize.
Devam edebilmek adına.
*
Afrika’da bir söz vardır, beyazlara söyledikleri.
Sizin saatiniz, bizim zamanımız var.
İşte o saatler boyu öylesi harcıyoruz ki zamanı. Boşuna geçirmemek adına bazen kaçırmamaya çalışarak, bazen o saatler bir an önce bitsin diye dileyerek.
Saatleri iyi hesaplıyoruz da, zamana gereken önemi veriyor muyuz? İşte onu hiçbir zaman tam bilemiyorum.
*
Yine zaman geçiyor, işler güçler. Yaşamak için kazanılan paralar. Bu kez kurutma işlevi de olan çamaşır makineleri, annenin amaan şimdi kullanmayacaksan ne zaman diyerek çıkardığı çeyizlik yemek takımları.
Sevgiliyle ara güzel bir rakı meze, dostunla kocaman bir kahkaha, Karadut’la sıcacık bir kucaklaşma.
Bir cumartesi akşamüstü İstanbul’da güzelim evinde kendine demlediğin güzelce çay.
Zaman geçiyor. Bazen gülümseterek… Yeni bir şeyler oluyor diye değil, rutinin tadını çıkardığından. Kendi küçük dünyamın…
*
Ben bu aralar öyle yapmaya çalışıyorum. Çünkü dışarısı, içinde olduğum ama şiddetini bir türlü kabullenemediğim şu dünya, bu zamanlar çok ağır geliyor bazen.
Bir psikiyatrist arkadaşım anlattı geçenlerde, hayvanlarda bir vahşet güdüsü varmış, bir noktada ihtiyacı olandan fazlasını öldürmekten alıkoyan. Bizler de o yokmuş işte.
Bir de çıplak elle insan öldürmek, silahla öldürmekten daha zormuş.
“Hz” Teknoloji sayesinde  onca çok silah, cihaz, gerçeklik var ki çıplak elimizde… Belki de ondan giderek vahşetin egemenleşmesi.



Resim yazısı ekle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder