Sayfalar

21 Mart 2012 Çarşamba

Afrika'da Afrika adlı bir kedinin öyküsüdür bu!






Ben ve Afrika


Bir  yavru kedinizin olması beraberinde ne getiriyor diye sorsanız sanırım ilk akla gelenler şunlar: İstediği olunca ya da olmayınca sürekli bir miyavlama hali, büyüdükçe doymak bilmeyen bir iştah ve annesi zannettiği sahibinin ellerinde günden güne artan tırmıklar…

Klavye kedisi
Afrika'nın uyku hali
Tabi başka şeyler de eklenebilir. Mesela akşam saatlerinde uykusunu alan Afrika hanımın illa ki dizimde oturma sorunsalı, şayet onu uzaklaştırırsam benden intikam alırcasına bilgisayarın klavyesinin üzerine oturması.

Evet, kediler farklı, garip ve kesinlikle sabır isteyen yaratıklar. Ve kahretsin, bir kediniz olduğunda onu günden güne daha fazla seviyorsunuz. Hatta su aşırı sevme hali geçen gün beni korkuttu. Bahçede yalpalaya yalpalaya yürüyen Afrika hanımı alıp ısırıveresim geldi mesela.

Doğru bildiniz, bugünkü blog konumuzun başlığı, ana teması ve bitiş kısmı bu: Afrika. Yani Afrika’da bulduğumuz yavru kedicik. Kendisi bir anda hayatlarımızın merkezine oturdu da…

İlk bulduğumuzda Afrika
Hikaye şöyle başladı: Afrika’yı bir seven bir söven Gözde bir gün kameramanı Ensar ile birlikte kahve içmeye giderken ince bir “miyav” sesiyle irkilirler. O da ne 10 metre ötete avuç içi kadar bir kedicik miyavlamakta ve yerinden kımıldayamamaktadır, kediciğin az ötesinde ise o an “ağzı sulanan korkunç canavarlara benzeyen köpek çetesi” beklemektedir. Kısa bir bakışmanın ardından kediciği bırakamayan ikili onu ofise götürürler. Kedicik bitkindir, küçüktür ve enfeksiyon nedeniyle gözleri görmüyordur. İşte bizim Afrika öykümüzün başı böyleydi.

Derken tabi ki benim Afrika’mda olan bütün öyküler gibi Afrika büyürken de ilginç olaylarla karşılaştık, karşılaşmaya devam ediyoruz.

Etiyopya’da kedi kumu bulmak imkansız. Bizimkisinin en büyük zevki ise arşivlediğimiz gazetelerin üzerine tuvaletini yapmak mesela. E tabi bir gazetecinin kedisi…

İlk başlarda göremeyen gözlerini ise kurtardık Afrika’nın, tabi ki bu bana daha çok yaramazlık olarak geri döndü. Afrika hanım, artık her şeyi dişleme konusunda uzman. En çok da kırmızı ve pembe rengi seviyor. Tabi bir de peyniri. Kendisini gözleri açıldıkça daha bir uzaklaştıramıyoruz buzdolabının önünden.  Garip bir şekilde öyle hassas kulakları da var ki, evin başka ucunda olsa buzdolabı açıldığı an genelde 3 saniye içinde buzdolabının yanında olmayı beceriyor.

Hanımefendinin istediği olmazsa durmaksızın miyavlama gibi bir özelliği de var. Onca hazırladığımız yuvasını pek sevmiyor mesela. İki tane favori mekanı var. Yaaçık bırakılan her fermuardan geçerek çantaların ekseri valizlerin içine giriyor ya yatağın üzerine kuruluyor.Bir diğer hobisi ise kablolar. En büyük zevki kendini kabloların arasında kaybetmek. İşte o anlarda kendinden geçiyor. Sonra canı sıkılıyor ve tekrar benim üzerime tırmanmaya başlıyor. Onu yere indirmek istediğimdeyse tırnaklarını çıkarmaktan hiç mi hiç çekinmiyor.

Üstelik bir de vaftiz oldu. E tabi Afrika’da normal bulmak zor olunca bizim de şahsına münhasır şoförümüz Sisay bir gün Afrika’yı Hristiyan yapmaya karar verdi. Tabi Afrika vaftiz edilirken bir bardak su benim üzerime boşaltıldı. Şimdi Afrika ne olduğunu bilmez hallerde, Sisay ise ben artık bir kedinin vaftiz babasıyım diyerek dolaşmaya devam ediyor.

Neyse Afrika yine oynamak istiyor…

Kedisi olanlar bilir, kedicikler büyüdükçe artık evin sahibi onlar oluyor. Size de onların kurallarına göre yaşamak düşüyor. 

Gazetecinin kedisi böyle olur!

1 yorum: