Sayfalar

28 Mart 2012 Çarşamba

Etiyopya'da bir hastaneye gitmek mi? Bir daha asla!


Afrika’yı bazen hiç sevmiyorum. Şımarıkça söylenmiş bir cümle değil bu. Sadece insanı sürekli hasta eden Afrika mikroplarına ve insani çileden çıkaran insanlarına karşı Gözde’nin hissettikleri…

Etiyopya’daki şu kadar ay içinde çıldırma noktasında geldiğim zamanlar oldu ama bugünkü gibisi hiç olmamıştı.

Çünkü Afrika’da hiçbir şey özellikle de sağlık hizmeti yok. Onca diplomatın yaşadığı en iyi şehirlerden birinde yaşıyorsun demeyin çünkü en iyi hastanesi bile ne yazık ki beş para etmiyor!

2 gün önce başlayan mide ve böbrek sancıları dayanılmaz olunca hastaneye gitmeye karar verdim ne kadar korksam da. Burada hemen her yerde HIV virüsü kapma riskiniz olduğu için insan hastaneye giderken bile ya steril olmayan iğne kullanırlarsa diye çekiniyor. Ancak burada hastaneye gitmeye karar vermek de yetmiyor. En iyisi olduğu söylenilen Rus hastanesinde doktorlar saat 2’de gittiği için ertesi güne kadar sancı içinde kıvranmam gerekti. Neyse sonunda sabah oldu ve hastaneye ulaşmayı başardık. Ancak İngilizce ve Amharikçe bilmeyen doktorlarla Afrika’nın ortasında Rusça konuşmaya çalışmak büyük bir eziyet ama bu da hiçbir şey değildi.

Afrika’da en özel de olsa bir hastaneye gittiğinizde, acile bile gitseniz önce muayene parası yatırmanız gerekiyor. Yoksa ya para ödemeden kaçarsanız? Ve siz kıvranırken istedikleri ve beyaz olduğunuz için daha da fazla istedikleri her test için hastanenin bir ucundaki gişeye giderek o sırayı bekleyerek ( ki bu sırada sıra beklerken üstünüze çullanan aile terbiyesi almamış Etiyopyalıları da hesaba katmak gerek) ödemenizi yapmanız gerekiyor.

Doktorun odasında girdiğinizde doktor sizi sadece kelimelerle ve bir an önce muayene ediyor. (Ömrümde daha önce hiçbir ürologa gidip de sadece bana sorduğu sorularla teşhis koyulduğunu görmemiştim. ) Sonra her test için hastanenin başka yerine gitmelisiniz.

Biz ilk önce idrar testi yaptırmaya gittik. Tabi tahlil örneği verdiğim yerin aynı zamanda hastanenin mutfağı olduğunu görmek zaten kötü olan midemi daha da bulandırdı ve elbet yerlerde yürüyen hamamböceklerini izlemek de. Elleri biraz önce yediği yerel bir yemekten yağlı laborator örneği aldı. Burada çile bitti derken bu sefer ultrason odasına doğru yürümem gerekti.

Ultrason uzmanı içtiğim 3 litre suya rağmen, cihazın eski olması nedeniyle rahat göremediğini ve biraz daha su içerek 20 dakika beklememi söyledi. Acılar içinde onu da bekledik ama bu sefer de elektrikler gitti! Tabi her gelenin başını koyduğu sararmış çarşaf ve bilimum iğrençlikleri de saymaya gerek yok! Neyse elektrikler de geldi, Afrika’daki suyun hijyenik olmaması nedeniyle böbrekte 4mm kum mu taş mı bilemedikleri bir şey tespit ettiler. E ne yapacağım dedim, bekleyeceksin şimdi ki ağrın idrar yolları enfeksiyonundan o da büyüyünce bir ilaç veririz atarsın dediler. ( Çünkü 30 yıl öncesinde yaşıyoruz!)

En sonunda elimde tahliller doktorun muayenehanesine ulaşmayı başardım tabi bu arada koşar adımla her şey yoksa hastane kapanma saatine kadar bitmezse ertesi günü bekleme riski var…

Doktor bir kağıt dolusu ilaç yazdıktan sonra “Bunları kullan, eğer iyi olmazsan başka ilaç veririz” dedi. Şaka gibi değil mi ama ben bunu yaşadım. Sıra eczaneye gitmeye geldi ama orada ilacı verip kutularını saklayan eczacılar yüzünden – ki güya kuralmış – prospektüs bir torba dolusu ilaçla kalakaldım. Ve elbette geçmeyen ağrılar ve ilaç yüzünden sürekli dönen başımla beraber.

Derken durdum. Koridorlarında yemek kokan, hemşirelerinin hiçbir şey anlamadığı bir ülkede ne işim var dedim? Gerçekten sağlığı tehlikeye atmaya değer mi?

Bence değmez. Ve midemin ağrısı arttıkça bu yargı daha da kesinleşiyor… 

2 yorum:

  1. gözdecim geçmiş olsun, kendine dikkat et lütfen.. farkındasındır ki, hayatta ki en büyük hazinemiz sağlığımız, biz farkında olamasak ta..

    YanıtlaSil