Sayfalar

9 Kasım 2014 Pazar

Filmlerden gerçek hayata bir iki bir ikiiii.....

Her filmi izlediğinde, hele bir de iyiyse o film güzelliği en çok sana dokunmasından geliyor. Kendinden bir parça buluyorsun, tutunuyorsun o parçaya sımsıkı…
Severim film izlemeyi. Öyle sinema benim için bir aşktır gibisinden değil de, sığınmak istediğimde aklıma ilk gelenlerden hissiyatıyla.
Ve Sivas… Kaan Müjdeci’nin ilk filmi. Gerçekten beni hem kendi gerçekliğimden aldı hem de Sivas’ın gözlerinde bir an kendi kızımın, Karadut’un gözlerini, bana bakışını gördüm ya gözlerimden damla damla akıttı gözyaşlarını.
Tabi bu bana dokunan kısmı… Bir imge üzerinden toplumun üstümüze dayattığı “olma” olayını, “erkek olma” boyutundan ele alışı ayrıca üzerine düşünmeye değer. Demedi demeyin…

*
İlla bir şeyler olmamız gerekiyor çünkü yaşadığımız hayatın normlarında. Ama illa ki o “bi şeylerin” toplumda ait olduğumuz çevrelerin kabul ettiği “şeylerden” olması gerekiyor.
Örneklemem gerek mi? Bence anladınız siz benim ne demek istediğimi. Gayet anladınız…
*

Bir yaz, üstüne bir sonbahar daha geçti. Kış yine kapıda…
Benim yine aklımda bi dolu projeler. Ama bu gidişle zaten yürütmek zorunda olduklarımı gerçekleştirmem gerektiği gerçeği ile, beynimin proje üretme merkezine 2015 sonuna kadar dur demem gerekiyor. O beybiiii hell yeah ( bu arada yazarken hareketli şarkı çalıyor ya onun efekti misali…)

Evet bu kış kapıda ve benim keyfim oldukça yerinde…
Ve evet böyle yazmak istiyorum.

Çünkü gelip geçen bütün kışlarda, yazlarda ve elbette aralarda olduğu gibi yine kendim olmaya, o an ne hissediyorsam yaşamaya devam…

Anlayacağınız burada olmak, tam şu anda kendim olmak güzel!

 *
Filmlerden konu açılmışken geçen haftada Çağan Irmak'tan "Unutursam Fısılda"yı izledim. İzledik demem daha doğru... Normalde asla kadınlar bu kadar hızlı organize olmaz, ama Çağan Irmak filmleri olunca beş dakika içinde 13 kişi toplandık. Biraz daha uğraşsak herhalde 50 kişi olacaktık...

Film çok iyi değil, ben her ne kadar görselliğini oldukça beğensem de, bunca para harcanan bir işte gözüme çarpıp duran peruklar ve kurgudaki boşluklar, filmin bence orantısız giden hızı vs... filmi vasat yapmış.

Ama...

İşte burada ama kısmı geliyor. Bizim yaşadığımız aşklar, biraz da Türkiye tarihiyle birlikle olgunlaştı. Bu sadece siyasi tarih değil... Benim gibi 80 sonu kuşağının haftasonu televizyonlarda denk geldiği o Türk filmleri, hepimizi olduğumuzdan biraz daha romantik yaptı sanki...

Yani özelikle lise dönemlerinde falan ciddi ciddi, ömür boyu sürecek o tek gerçek aşka inandık ya. Ciddi ciddi!

Benim bam telime, o masumiyet dokundu işte biraz. Bir de hayallerinin peşinden koşma mevzusu...

Gerçi şanslıymış Ayperi... Ben hayallerimin peşinde koşarken hiçbir zaman hayalllerimden emin olmadım mesela. Emin olmak da ayrı bir şans...

Bu yüzden seviyorum işte Çağan Irmak'ı... Beğenmediğim filmleri ile bile bana dokunuyor.

E o zaman gece biterken ben de o filmden olmasa da kendimin çok sevdiğim bir Türk filminden bir parça paylaşayım. Sonra da mırıldana mırıldana dolanayım evin içinde...

Hayatı düşüneyim biraz... Bir de bir zamanlar inandığımız o aşkları...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder