Sayfalar

10 Temmuz 2011 Pazar

Açmayın Düşersiniz

Arada derede kendini İstanbul sokaklarına atmak gerek...Hele bir de fotograf çekiyorsan, yeni objektiflerinle aranda ilk görüşte aşk başlamışsa bir de ışık güzelse İstanbul'da kendini gösterir sana. Senin İstanbul'un olur o anlarda.

Yoğun gündem arası izin gününde bir kaç saati ben de kendime, yazıya ve elbette fotografa ayırdım. Attım kendimi Balat sokaklarına. Kulağımda İncesaz. Tam da Ruhumda Neş'e çalıyordu, o güzelim hicazkar şarkı. Tam İstanbulluk. 

Açmayın Düşersiniz 
Bir kapı ilişti gözüme, eski yıkık dökük evin demir kapısı. Açmayın Düşersiniz. Kapı bana baktı, ben kapıya. O kapıyı açmak istedim. Kapılar açılmak için değil midir ne de olsa? Ya da insan doğası bir şeyleri açmak, açıklamak istemez mi? Evet, kapılar aynı zamanda kapatmak içindir. Kelime kökünden de anlaşılacağı üzere. Ama her kapanma bir açılmayı bekler bence, her bitişin bir başlangıcı doğurması gibi... Sürekliliğe inanırım ben. Kapıyı açmaya çalıştım doğal olarak, açılmadı. İnsanın lafla durdurulamayacağını bilen insanoğlu kilitlemişti kapıyı çünkü. Ben de en azından fotografını çektim. İfşa ettim kapalılığını... (mesleki hastalık da sayılabilir bu) 

Gündem, ülkem, şehrim de "açmayın, düşersiniz" kapılarıyla dolu geliyor bazen. Peki ama gerçek kapılarla engellenebilir mi? 

Tek bir kapı kapanmalı belki de. Nazım'ın o güzel şiirine göz kırparak ve yazıyı burada noktalayarak. Tüm gündeme, şike skandalları, arada kaynayıp giden Deniz Feneri davası, Mecliste çözüldü çözülecek Yemin krizi ve her şeyin ortasında belki de "bilerek" görmezden gelinmeye çalışılan Kürt sorunu ve 35 bağımsız milletvekiline rağmen... Uyanıp uyanınca gündeme ne olduğunun merak edileceğinin, edilmese bile okunup bilgilenileceğinin bilincinde... 

Tek bir kapı kapanmalı belki de. Nazım'ın dediği gibi...

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu memleket bizim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder