Sayfalar

11 Ekim 2011 Salı

Veda

Bu gece evimdeki son gecem… Her zamanki gibi yetiştirilmesi gereken şeyler arasında uyku feda edildi. Arkama dönünce çoğu kitap dolu koliler duruyor.  Yeni bir ev, üstelik de çalışma odamın olacağı bir ev, güzel… Ve gariptir bu aralar sürekli hayatımda bir şeyler bitiyor, bir şeyler başlıyor. Yeni ve heyecan verici, gün ortası hınzır hınzır gülümsetici şeyler.

Bildiğin mutluyum ya herkes mutlu olsun istiyorum. Kıyamıyorum suratı asık insanlara. Komik öyküler anlatıyorum en çok da kendim gülüyorum.

Saat iki oldu bile. İçeride Esther uyuyor. Onunla topladık bugün evi. Benim tüm geçmişimi, hissettiklerimi yaşadıklarımı eksiksiz ve sansürsüz bilen belki de tek insanla. Sonra… Onca biriktirdiğim şeyi atarken buldum kendimi. İki kocaman ( hani o plastikçilerde satılan) kapkara poşet geçmiş ile dolu.

Kitaplardan tutun da konser biletlerine, Ortadoğu çıktılarından eski sevgililerin hediye ettiklerine. Cemal Süreya kitaplarına bile kıydım ( yok onları atmadım birine hediye ettim elbette) da birkaç şeye kıyamadım. Tam karşımda duruyorlar. Ne yapacağımı bilemeden.

Biri İda tablom. Sanırım ondan vazgeçemeyeceğim. Çünkü hediye edenden öte şeyler ifade ediyor benim için. Çok bunaldığımda dalıp gitmeyi seviyorum İda’nın anısına. Her ne kadar bir süreliğine ömrümün “benim meskenim dağlardır dağlar” kısmını kapasam da… İnsanların bana yazdıkları notları bile atarken yarısı bana yarısı başkasına ait o birbirinden değişik fontlarla  yazılmış kartonu da atamadım. Sanırım hiçbir zaman vazgeçemeyeceğim ondan. “Vazgeçmemeyi” en içten öğütleyen şey o bana çünkü… Sonra küçük siyah düz bir taş parçası var, evet doğru bildiniz o da bir hediyeydi veren için o kadar anlamlıydı ki onu da nezaketten atmaya kıyamadım.  Bir  şeye daha kıyamadım zaten çok anlattım, e o da bana kalsın.

Yarın yeni bir ev, bu aralar hayatımda yeni başlangıçlar. Bu gece geçmişe şöyle bir selam yolladık. Ve nasıl da hafiflemiş hissettim kendim. Üstelik onca kağıdı anıyı vs. koyacak yer kalmamıştı ne dolaplarımda ne de yüreğimde.

Mevlana’nın dizeleri var ya hani: Şimdi yeni şeyler söylemek lazım… 

2 yorum:

  1. Şöyle başladı: İş koşturmacasından bıkmış bunalmış bir şekilde koltuğa gömülüp ne var ne yok göz gezdireyim de kafam dağılsın diye niyet ettim, ntvmsnbc.com'u açtım ve "Soykırımdan Sonra Çocuk Pornosu" başlıklı haberi okumaya başladım. Yüzüm ekşidi, canım sıkıldı; bunda muhtemelen geçmişte iş gereği Kosova'da bir sene kalmış olmamın, ayrıca aile köklerimin bir tarafının Rumeli'ye dayanmasının da belki rolü vardır ama mesele etnik orijin ya da iş ilişkileri değil, vicdan ve insanî duygularda düğümleniyor... Neyse, dağıtmayayım, böyle başladı. Haber metnini okudukça "cümleler, ifadeler blog yazısından alıntılanmış gibi, hayret" dedim kendi kendime, haberi okuduktan sonra da "Gözde Demirel... bir kadın için bu haberi yapmak ne kadar zordur kim bilir, böyle bir durumu, o kimselerin acısını içselleştirmemek mümkün mü, bu hatunun kaç defa gözleri dolmuştur, üstelik gözlerinin dolduğunu konuştuğu 'kurban'lardan saklamasının mı yoksa karşısında durup anlatan o kişilerin dramlarını dinlerken soğuk ve metanetli mi durması gereklilğği konusunda bile kafasında soru işaretleri oluşmuştur... Daha bu kadar temel bir konuda kızcağızın ne yapacağını bilemediğini tahmin ediyorum ama bir yandan da bu haberi pişirip yayınlayabilmiş, kim bilir neler çekti, benim öngöremediğim" diye geçirdim içimden.

    Pek huyum değildir ama mail atayım istedim...
    Haber sayfasındaki isme tıkladım, 'outlook 2003 başlangıç' penceresi açıldı, hayatım boyunca olutlook kullanmadığım için bu pencereyi görmeye alışığım, sonraki safhaları hiç bilmem. Pencereyi kapattım, ümitsiz bir şekilde modern tanrı google'ı açıp "gözde demirel ntv" yazdım, Türkiye'de muhtemelen beşbin tane Gözde Demirel vardır ve doğru Gözde Demirel'in mail adresi de ancak NTV'ye yönlendirmesiyle beni başladığım noktaya görürür endişesiyle kapıldım lakin google aramasında karşıma -en üstte- bir twitter hesabı çıktı. Twitter kullanmayı hiç sevmedim, ama orayı açıp 'NTV Correspondent'i, bir de blogun adresini görünce gülümsedim, haberin içime saldığı kasvet [arada korelasyon yok ben de biliyorum ama tümüyle farklı içerikteki sayfaların aynı kitap başlığı altında yer alması gibi, çeşit çeşit duyguyu aynı kalpte yaşarız peşi sıra] bir an dağıldı, blogu açtım, okumaya başladım. Öncelikle Bosna- Hersek konulu postları okudum ama sebebini ben de bilmiyorum, "Şöyle Başladı" şeklinde giriş yaptığım bu uzunca yorumu bu yazı altına yazmak geldi içimden. Sanırım içinde ümit, huzursuzluk, heyecan, geçmişin izleri, geçmeyenlerin acısı ve daha bir dünya dolusu çapraşık duygular olduğu için.
    Aslında sadece "Soykırımdan Sonra Çocuk Pornosu" haberi için kısa bir tebrik maili yazacaktım. Hepsi öyle başlamıştı.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Gözde Hanım;
    İsmim Mehmet Akif,bol bol kitap okuyarak ve araştırmalar yaparak kendini geliştirmek isteyen biriyim. 33 yaşındayım evli ve bir çocuk babasıyım.
    En büyük eksikliklerimden biri; yabancı dil özellikle de İngilizce dilini bilmemem. Bu da en çok internet üzerinden araştırma yapmamı oldukça zorlaştırıyor. Ama yakın zamanda bir kursa giderek bu sorunumu ortadan kaldırmayı planlıyorum.
    Bu mailin amacına gelmek istiyorum hemen. Uzun zaman önce Alexandra Cavelius'un Leyla isimli romanını almıştım ancak bir türlü diğer kitaplarımdan fırsat bulup bu kitabı okuyamamıştım. Ta ki iki gün öncesine kadar. Bir solukta okudum ve büyük bir şok yaşadım. Erkek olduğumdan hatta insanlığımdan dahi utandım diyebilirim. Savaşın yaşandığı yıllarda daha çocuk sayılabilecek bir yaştaydım. Ve elimden bir şey gelmiyordu. Ama bu kitap o zamanları tekrar zihnimde canlandırdı. Konu ile ilgili pek çok araştırma yaptım ve bir hayli bilgiye ulaştım. Ama içimdeki duyguları bir türlü dizginleyemiyordum bu süreçte. Sanki yaşananlarda benim ve ülkemin de ihmali varmış gibi hissediyordum. Keşke diyordum güçlü bir devlet olsaydık ve orada yaşanan soykırıma dur diyebilseydik.
    Bu iki-üç günlük süreçte kendimi oldukça kötü hissettim ve hala hissediyorum. İstemesem de orada yaşanan insanlık dramından dolayı kendimi suçlu hissediyorum. Ve kendimce şuna karar verdim. Romanda geçen ( güvenlik nedeni ile isim ve yerlerin adları değiştirilmiş) Leyla'yı bulmalıyım ve ondan kendi adıma, ülkem adına özür dilemeliyim ve helallik istemeliyim. Ancak o zaman huzura kavuşabileceğimi anladım. 3 günlük süreçte oldukça araştırma yaptım. Ancak ortada gerçek bir isim olmadığı için ulaşmam imkansız gibiydi. Yazara ulaşabilmek için çabaladım ancak ne twitter ne de facebook kullanmadığını tespit ettim ve romanın Almanya'daki yayıncısının web sitesine ulaştım. Ancak almanca bilgim olmadığı için küçük bir mesajı almanca bilen bir tanıdığıma gönderdim. Mesaj geldiğinde yayınevinin iletişim adresinden mail olarak yollayacağım ve yazara ulaşabileceğim iletişim bilgilerini rica edeceğim.
    Ne derece etkili olur yada başarılı olabilirim bilemiyorum. Belki de Leyla hayatta değildir. Normalde şu anda 37 yaşlarında olması gerekiyor. İnananılmayacak kadar çok internet sitesi gezdim bir çoğu yabancı dillerde olduğu için google'un translate hizmetini kullandım.

    Bu araştırmalarım sırasında sizin NTVMSNBC web sitesinde "Soykırımdan Sonra Çocuk Pornosu" araştırma-röportajınıza ulaştım ve üzülerek onuda defalarca okudum.

    Siz de bir yerlerden başlamış ve büyük zorlukları aşarak hedefinize ulaşmışsınız. En azından Bosna Herseğe gitmiş, bizzat birbirine benzer bir konu hakkında araştırmalar yapmışsınız. Ve bundan dolayı size çok teşekkür ederim. Türk medyasında çok da önem verilmeyen bu konuya mesai ayırdığınız için.Sizden isteğim ve ricam; bana bu konuda yol göstermeniz. Nereden başlamalıyım? Kimlerle görüşmeliyim.

    İnanın yardımınıza çok ihtiyacım var. Umarım bu mesajımı okur ve beni değerli bilgilerinizle yönlendirirsiniz.
    Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
    Saygılarımla,

    Mehmet Akif OKUR

    akifokur@hotmail.com.tr
    05354909016

    YanıtlaSil