Biz ne olduğunu anlamadan hayat geçiyor. Sanki eskilerin bir
bildiği var. İnsan yaşı otuza doğru gittikçe, yaşadıklarıyla daha çok susmaya
başladıkça anlıyor.
Ne garip, aynı sandığım ben her geçen yıl biraz daha
değişiyorum. Üstelik yıllar geçtikçe daha bir anlıyorsun bunu.
Dünyayı gezme ve gezdirme işi olmuş biri olarak yazıyorum
bunları… Nereye gidersen git, gittiğin yer bir arpa boyu yol. Dünyanın bütün
ülkelerine kendini taşırken, Çengelköy’de içtiğin çayı, Beşiktaş’ta giden
birinin ardından kırık kalmış bakışını, köpeğin kendini bir anda denize attığı
an yaşadığın şaşkınlığı, kızıp kapattığın telefonlar, gülüp sarıldığın
boyunları hepsini birden taşıyorsun.
Sonra bir bakıyorsun taşıdıkların ne de artmış… Sen
taşıyorum derken arada bazı şeyler kayboluvermiş. Hiç unutmam dediğin anların
hatıraları inanamadığın derecede silik.
Derken bir kırılma noktası. Bütün bunları düşünüyorsun. Bir
çay, şarap, rakı ya da su hatta ağrı kesici falan içiyorsun.
Sen değişecek desen de neysen o olmaya ve bilerek –
bilmeyerek kendine biçtiğin hayatı yaşamaya devam ediyorsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder